Anne sohbetleri

Merhaba!

Son zamanlarda fark ettim ki, insan anne olunca çoğunlukla ve uzun uzun annelik üzerine konuşmak istiyor. Sebebi; anneliğin dünyadaki bütün işlerden daha çok vakit alması olabilir ya da annelik rolünün, diğer sosyal rollerle girdiği çatışmadan hep sağ ve yeğ çıkıyor olması da olabilir.

Emin değilim.

Ve ben de, kafası darmadağın olmuş, taze bir anne olarak içimdekileri nasıl ve kime akıtabilirim diye düşünürken, kimsenin kimseyi dinlemeye tahammülü olmadığı bu dünyada ‘en iyisi çekilip kendi sayfamda bir şeyler karalamak’ diye düşündüm.

İşte geldim, buradayım; 9’uncu Gezegen’de!

Benim canım, kuytu kürsüm!

Girizgahı kısa, anlatıyı öz tutalım; haydi mevzuya şu roller savaşı konusundan ve dâhi annelik rolünden başlayalım.

Bir müddet önce sosyal rollerinin bir çoğuna veda etmiş biri olarak, kalan şuncacık ve temel rollerimden de üstün çıktığını fark ettim anneliğimin.

Bunun, olması gereken olduğunu ya da en iyi annenin diğer tüm rollerinden arınmış olan anne olduğunu savunmuyorum, ama netice bu işte, değişmiyor.

Yaklaşık bir saat kadar önce, kızımı uyutmaya hazırlanırken ağzımdan şunlar döküldü;

annen olmaktan çok mutluyum, umarım sen de ileride kızım olmaktan büyük mutluluk duyarsın.
Sanırım bunun olmamasından korkuyorum.
Keşke senin için, daha çok renge sahip, ilham alabileceğin ve attığı her adımda elde ettiği başarılarıyla gurur duyabileceğin bir anne olabilseydim.

Ne yazık ki, temel rol ve görevleri dışında pek bir şeyi kalmamış bir anneyim.

Bu iyi bir anne olamaya çalışmayacağım anlamına gelmez. Elimdekiler her neyse, yüklenip sırtıma, aklımın sınırlarına meydan okurcasına öğrenmem gerekenleri öğrenip, ona en iyi şekilde bakmaya niyetli ve kararlıyım.

Canımın kanayan yerlerine büyük kırmızı bir mendil basıp, kızımın tüm yaralarımdan bağımsız büyümesi içinse yeminliyim.

Çünkü; anne olmak, karnında büyütüp, doğurmaktan çok daha fazlası.

Hayatımızın her alanını etkileyen kader motiflerimizi erken çocukluk döneminde edindiğimizi ve özellikle yaşamımızın ilk yıllarında annemizle olan ilişkimiz ve bağımız üzerinden şekillendiğini okumuştum bir yerde.

Sanırım bu yüzden anne olmak; evlat, eş, arkadaş, kadın olmak gibi rollerle çatışmaya girdiğinde sağ çıkıyor.

Ateşten bir gömlek gibi olan bu rolü giydiysem bir kere ve küçücük, dünyadan bihaber bir bebeğin annesi olmaya karar verdiysem, mücadeleyi kabul etmişim demektir.

Peki; yorulmak da, düşüp kalkmak da mücadeleye dahil mi?

Yorum bırakın